6 Şubat depremleri ve fizyoterapi

Sakat Muhabbet
-
Aa
+
a
a
a

Fizyoterapist Selcen Kankul'la 6 Şubat depremlerinin ardında fizyoterapiyi konuşuyoruz.

6 Şubat Depremleri ve fizik tedavi
 

6 Şubat Depremleri ve fizik tedavi

podcast servisi: iTunes / RSS

(Bu bir transkripsiyondur. Metnin son hâli değildir.)

Alper Tolga Akkuş: Merhaba. İki hafta önceki programımızda klinik psikolog Ekin Alankuş’la depremde sakatların ve sakat kalanların travması üstüne konuşmuştuk hatırlarsanız. Bu bölümde de gene aynı konuda gitmek istiyorum ben aslında bir kaç bölüm boyunca Sakat Muhabbet’de. İşin psikolojisine, psikoterapisine baktık. Peki fizyolojisi, fizyoterapisi nasıldır diye merak ettim ben bu hafta. Ve bu konuyla ilgili çok sevdiğim bir arkadaşımı, kardeşimi konuk etmek istedim. Bu hafta konuğum Selcen Kankul. Selcen, Sakat Muhabbet’e, Açık Radyo’ya hoş geldin. Nasılsın, iyi misin?

Selcen Kankul: Merhaba. Öncelikle davetin için teşekkür ederim. İyi olmaya çalışıyoruz diyebilirim. Evet fiziksel olarak iyiyiz ama ruhen bayağı kötü durumdayız. Umarım daha iyi günler göreceğiz diye umuyorum. 

Alper Tolga Akkuş: Değiştiremeyeceğimiz şeylerin üzerinden değil de ne yapabiliyorsak onu yapmaya çalışacağız. Tabi ben, "Fizyoterapist" dedim senin hakkında ama seni biraz tanıyalım. Selcen Kankul kimdir? Kendini tanıt kısaca. Öyle başlayalım istersen.

Selcen Kankul: Ben Selcen Kankul. 2018 İnönü Üniversitesi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Bölümü mezunuyum. Şu an Mersin’de Aile Bakanlığı’na bağlı Engelli Bakım’da fizyoterapist olarak görev yapmaktayım. Aynı zamanda cerebral palsyli bir bireyim. Cerebral Palysyi belki bilenler vardır belki bilmeyenler vardır bilmiyorum. Kısaca bahsetmem gerekirse cerebral palsy beyin veya beyinciğin hasar olması sonucu fiziksel bir engellilik durumu. Hem fizik tedavi ile büyümüş bir insan olarak… Hep hayal ettim. Ve şimdi de benim gibi engelli çocuklarımı yardımcı olarak onların fizyoterapist olarak Engelli Bakımı’nda görev yapmaktayım. 

Alper Tolga Akkuş: Teşekkür ediyorum ben de hem konuk olduğun için hem de kendini tanıttığın için böyle. Tabi CP’li, Cerebral Palsyli bir fizyoterapistle konuşmak da ayrı bir mutluluk Sakat Muhabbet’de, onu da belirteyim. Hemen ben bu bölümde seninle nasıl denkleştiğimizi de biraz anlatayım dinleyicilerimize. Ben iki hafta önceki programdan sonra orada demiştim ben bir kaç bölüm boyunca bunu sürdüreceğiz diye. Tam o dönemde de Engelsiz Afet Platformu’nun kurulduğunu gördüm sosyal medyadan. Ve oradan kiminle görüşebilirim derken gene tabi Alper Şirvan’ı gene anacağım, ona danıştım. Sonra bir isim önerdi bana. Bu isimle görüştüm yazıştım ama izin almadığım için ondan ismini şu an vermeyeyim. Ona sordum, ‘Konuk olur musunuz? Platformu konuşuruz’ diye ama ‘daha çok yeni kurulduklarını, sözcü olmadığını’ belirtti. Ben de 14 Mart’taki Sakat Muhabbet’de belki konuk alırız sizi dedi. Ve ardından da, sen tabi benim listemde vardın Selcen. Tabi Alper Şirvan’ı ikimiz de tanıyoruz. Buradan ona selam da gönderelim. Sana da selamı olduğunu ben belirteyim Alper’in ben bu arada. Sonra ben sana yazdım. Davet ettim seni daha doğrusu. Ve senin oradaki ilk yanıtın şimdiki sorumun kapısını açtı bana. Demişsin ki, "Abicim selam. Çok teşekkür ederim davetin için. Şimdi şöyle ki depremden sonra bizim kuruma depremzede çocuklarımız geliyor. Ayrıca mesaiden sonra hastanelerde de görevlendirmemiz oluyor" demişsin. İkimiz de Mersin’de yaşıyoruz. Depremlerin uzağında ama hisseden tarafındayız aslında. Şimdi 6 Şubat’dan -tabi 20 Şubat’ta bir deprem daha oldu, onu da yaşadık- 6 Şubat’dan bugün 28 Şubat’a kadar neler oldu?

Selcen Kankul: Senin de dediğin gibi hani biz depreme en yakın yerler gibi hissetmedik ama yine de etkilenme durumu mevcut. Ben dediğim gibi Aile Bakanlığı’na bağlı Engelli Bakım Hizmetleri’nde görev yapmaktayım. Benim kurumumda şöyle, benim kurumum hem engelli bireylere hizmet veriyor hem de kimsesi olmayan bireylere hizmet veriyor. Mesela şu an yeni bir tane çocuğumuz geldi. Benim uzmanlık alanım çocuklarla ilgili. Yani uzmanlık alanım çocuklar. O yüzden çocuklarla daha çok beraberim. Kurumumuza 6 yaşında depremzede yeni bir çocuk geldi. Maalesef anne babasını kaybetmiş ve aynı zamanda engelli. Engelli olduğu için de direkt bizim kuruma yönlendirilmiş. Dediğim gibi çocuğumuz engelli ve hani hem engelli olmasından kaynaklı hem de bu depremin yarattığı bir şok var üstünde ve o şoku hâlâ üzerinden atmış durumda değil maalesef. İlk geldiğinden güne göre şimdi daha iyi durumda mesela. Ama hâlâ bir şok evresinde ve neyin ne olduğunu anlamaya çalışıyor. Şok hali devam ediyor. O korku gözlerinden okunuyor maalesef. Onun fizik tedavisinden tamamı ile ben sorumluyum. Şimdi çok daha iyi durumda. Daha da iyi olacağını düşünüyorum ve eminim. Ama engel durumuna ilaveten mental durumunda da sorunlar var. Algılamada sorun yaşıyor. Tam odaklanamıyor. O yüzden tedavide yavaş yavaş ilerliyor ama her gün yavaş yavaş da olsa yol katediyoruz. Onun için de beni Valilik onayı ile bazı hastanelere görevlendirme yapabiliyorlar. Orada ben mesela gönüllü fizik tedavi yapmaktayım. Eğer ihtiyaçları varsa ben gönüllü olarak fizik tedavi yapıyorum. Ayrıca da psiko sosyal destek manasında katkı sunuyorum. Zaten bizim kurumumuzdaki herkes; hemşireler veya diğer personeller olsun bu tip görevlendirmelerle hastanelere veya KYK yurtlarına görevlendirme yapıp oradaki ihtiyaç sahiplerine fizik tedavi dışında psiko sosyal yardımda da bulunuyoruz.

Alper Tolga Akkuş: Peki kaç çocuk var böyle gelen, sayı verebiliyor musun? Deprem bölgesinden çok fazla insan taşındı Mersin’e diyoruz ama bunların kaç tanesi engelli? O konuda sizin kuruma kaç kişidir? Takribi olarak diyorum elbette, tam sayı veremesen de bilgi verebilir misin biraz?

Selcen Kankul: Şöyle diyebilirim çocuk bakımı olarak tamamen bizde olan bir tane çocuk var. Onun dışında bir tane ailemiz var. Beş kişilik bir ailemiz var. Bizim kurumumuzda bunlar var. Ama Aile Bakanlığı için söylüyorum diğer kurumlara da gidenler olmuş ama onların sayılarını bilmiyorum. 

Alper Tolga Akkuş: O bir tane var dediğin de demin bahsettiğin çocuk idi sanırım. Engeli neydi onun? 

Selcen Kankul: Engeli üçgen kafa sendromu. Yani baş bölgesin üçgen şeklinde.

Alper Tolga Akkuş: Üçgen kafa sendromu. Bak hiç, hiç duymadığım bir şeydi. 

Selcen Kankul: Biz de yeni öğrendik. Üçgen kafa sendromunu ilk defa duyduk.

Alper Tolga Akkuş: Ya çok iyi denk geldi. 28 Şubat da, bugün de Nadir Hastalıklar Günü imiş. Ben de bilmiyordum ama az önce bahsettiğim, ismini veremediğim konuğum ile konuştuğumda o bana demişti, ’28 Şubat böyle bir gün’ diye. Ben de bilmiyordum ama bunlar öğreneceğiz yavaş yavaş. Biz de öğreniyoruz. Şimdi Selcen ortalarına geldik şimdi programın. Sana da bahsetmiştim. Açık Radyo’da bizim bir geleneğimiz var. Orta yerlerde bir müzik parçası paylaşıyoruz dinleyenlerimizle ve bu parçayı da konuğumuzun seçmesini tercih ediyoruz. Sen bizim için parça seçtin mi? Seçti isen anons etmeni rica edeceğim senden.

Selcen Kankul: Evet. Ben hep hayatımda hep iyi bakan olmaya çalıştım. Hem engel durumum olsun hem hayatın her alanında. Hep pozitif bakmaya çalışan bir insanım. O yüzden de seçtiğim şarkı Edip Akbayram’dan ‘Güzel Günler Göreceğiz’. İnşallah da hep güzel günler görelim.

Alper Tolga Akkuş: Bu hafta tema konumuz tabi depremzede sakatların fizik tedavi durumları. Onlarla ilgili ne yapılabilir, tedavi süreci. Bu soruyu iki açıdan sana soruyorum aslında. Hem sizin kuruma gelen sakatlar.. ‘Bir çocuk var’ dedin ama başkaları da gelebilirdi. Yani diyelim ki bir değil de 10 - 20 kişi de olabilirdi, kolu bacağı Ampute olan çocuklar da olabilirdi bunlar. Onlar kurumunuza gelse ne yapardınız. Ve herkes size ulaşamayacak muhtemelen. Ya da Mersin’de olmayacak d bizi dinleyecek insanlar için fizik tedavi anlamında sakat bireylere ne yapmasını öneririsin? Ne yapmalılar, nasıl davranmalılar? O konuda bilgi isteyeceğim senden Selcen?

Selcen Kankul: Şöyle aslında. Özellikle bu dönemde, bu durumda fizyoterapistlerin çok büyük bir işi var. Ama bence bu dönemde olması gereken olabildiğince ekip halinde çalışmak Alper abi. Psikoloğundan, doktoruna, fizyoterapistine.. Bu dönemde olabildiğinde hep beraber çalışmamız gerekir diye düşünüyorum. Çünkü hep beraber birlik içinde olursak o kadar faydalı olacağımızı düşünüyorum. Ama fizik tedavi boyutunu söyleyecek olursam. Tedavinin aslında her döneminde fizyoterapinin yeri var. Yara bakımı olsun, senin de dediğin gibi ampütasyon olsun. Depremde sıklıkla ampute olan insanları görüyoruz maalesef. Ve ampute yara bakımı, pozisyonlama, sonraki dönemde devreye girmesi gereken fizik tedavi hareketleri çok önemli. Daha sonraki dönemde de hastane süreci devam ediyor biliyorsun. Yara içinde kırıklar olabilir, ameliyatlar olabiliyor. Yani her dönemde aslında fizik tedavi görebiliyor hastalarımız. Görmeleri de lazım. Çünkü biliyoruz iki ne kadar fizyoterapi görürsek o kadar çabuk iyileşme durumu oluyor. En büyük gördüklerimizden birisi de ödemler. Onun dışında her dönemde dediğim gibi fizik tedavi aslında uygulanıyor. Ama biz mesela her eğitimi alsak bile mutlaka yanımızda bir doktor olması lazım. Mesela ben kendimden örnek vereyim. Mesela ben, hatırlıyorsan demiştim ki, gönüllü olarak çalışmalara katıldım. Ama bana şunu söylediler. Doktorla konuşmadan, doktordan onay almadan ben elimi süremedim abi. Yani doktorlarla iletişim kurman, onların onayını almadan biz hiçbir şey yapamıyoruz. Dediğim gibi çocuklar benim uzmanlık alanım olduğu için çocuklarla yapmamız gereken ilk şey onlara sıcak davranmaya başlamak olmalı. Çünkü çocuklar büyük bir korku içinde ve ben hemen bir tedaviye başlarsam çocuk korkabilir. O yüzden de öncelikle çocuğun psikolojisinin normale dönmesini beklemeliyiz. Onunla biraz konuşmalıyız ve ondan sonra onun duygusunu paylaşıp, ‘Biliyorum kolay bir dönemden geçmiyorsun. Benimle beraber daha iyi olabilirsin’ diye önce motive etmemiz lazım. Motive ettikten sonra tedaviye başlamamız gerektiğini düşünüyorum özellikle çocuklarda. Onun dışında ne yapılmalı gerekiyor dersen ilk etapta hastaneye gidiyorlar ve orda da ilk yapmamız gereken yataktaki pozisyonlama çok önemli Alper abi. Çünkü biliyorsun hep yata yata ne oluyor, bası yaraları olabiliyor. Onun için biz hastayı ve hasta yakınını pozisyonlamanın ne kadar önemli olduğunu unutmamaları konusunda uyarıyor ve nasıl yapılması gerektiğini öğretiyoruz. Bu aşamanın ardından fiziksel duruma ve hastanın koşullarına göre planlayıp fizik tedaviyi uyguluyoruz. 

Alper Tolga Akkuş: Şimdi iki şey anladım dediklerinden. Birisi fizyoterapist olduğum halde doktorlara ihtiyacımız var, onların onayı ile yapıyoruz. O yüzden ben tavsiye gibi şunu şunu yapın desem çok doğru olmaz. Çünkü ben bile öyle yapamıyorum diyorsun anladığım kadarıyla.

Selcen Kankul: Aynen öyle. 

Alper Tolga Akkuş: Ödemler dedin. Bir de pozisyonlama dedin…

Selcen Kankul: Şu çok önemli. Şimdi aklıma geldi. Fizyoterapistlerde en önemli şeylerden birisi de solunum. Solunum tedavisine çok önem veriyoruz. Hani mesela diyelim enkaz altından çıktı ve solunumda güçlük çekiyor hasta. Bizim hemen müdahale etme hakkımız var. Çünkü solunum eğitimi görüyoruz ve hastaneye gittiğinde de solunum tedavisi dediğimiz tedaviyi uyguluyoruz. Ve hastanın daha normal nefes alıp vermesini sağlamış oluyoruz. 

Alper Tolga Akkuş: Pozisyonlamayı tarif edebilir misin hastaneye gidecek durumu olmayan insanlar için? Yani her sakatlığın farklıdır muhtemelen ama ara ara oturuşunu mu değiştirmesi gerekiyor? Yani, bası yarası dedin. Çok önemli bir şey bu. Bası yarasını bilmeyenlere, sakatlık dünyasını bilmeyenlere açıklayalım. İnsanların aynı pozisyonda oturma ve yatması sonucu kalçalarında ya da vücudunun belli yerlerinde çürüme oluyor ve başka organlarından parça alıp oraya yapıştırıyor doktorlar. Yani bu çok önemli. Bir tavsiye olarak… Evdeki bir insanın diyelim ki bir hastası var ya da sakat kişi kendisi de dinliyor olabilir programı ve pozisyonlama yapması gerekebilir. Genel olarak tarif edebilir misin?

Selcen Kankul: Bası yarası, şöyle, hastanelerde özellikle ameliyatlardan sonra bazı spesifik durumlarda hastanın sabit kalması gerekiyor. Onun için doktorun izniyle, tabiki de doktor ile konuşmadan olmaz. Eğer hasta dönebiliyorsa her 20 dakikada ya da her yarım saatte bir yan pozisyonuna dönmesi lazım öyle sabit bir duruşta olmaması için. Çünkü dediğin gibi bası yarası diyoruz ama çok önemli bir konu. Senin de belirttiğin gibi o organ çürür ise başka yerden alınıp yapıştırabiliniyor. Bunu hiç istemiyoruz. Onun için her 20 dakikada ya da her yarım saatte bir, atıyorum, yana doğru sabitse daha doğru oturmasını veya sağa ve sola yatmalarını öneriyoruz ki pozisyon değişsin bası yarası olmasın diye.

Alper Tolga Akkuş: Tabi bunlar çok önemli bilgiler Selcen. Geldim son soruma. Seninle de paylaştım bu soruları. Ben 73 doğumluyum. Bu sene Ekim ayında 50'inci yaşıma basacağım ve fizyoterapi ile herhalde ben… yani çok ameliyat geçirdim. Ameliyatlardan sonra da tedavi gördüm ama doktorlar çok böyle burun kıvırarak önerilerdi ve bi 10 seans giderdim biterdi. Ama şimdi Mersin'e taşındım ben 10 sene önce ve 8 9 sene önce aslında bu fizyoterapiyi keşfettim. Ve kendi sakatlığımda bana açtığı kapılar inanılmaz oldu ki ben artık 40 yaşımı geçmiştim. Şimdi küçükken başlayan insanlar için çok önemli bir şey. Fizyoterapi, ne bileyim, ikinci sınıf mı diyeyim, önemsenmiyor mı diyeyim. Senin de aslında şu an seçtiğin hayat aslında senin çocukken sakatlığın ile alakalı gördüğün tedavinin sana kattığı şeylerin. Borcunu ödüyorsun belki de. Çünkü senin de paylaşımlarını izleme şansım oldu. Fzik tedavi ile ilgili böyle bir şey cidden var mı? Türkiye'de mi böyle dünyada mı böyle? Bununla ilgili sen söylemek istersin. Mesleki anlamda böyle bir şikayetin var mı fizyoterapistlerin? Benim gördüğüm şey bu ama sen ne demek istersin bu konuda?

Selcen Kankul: Abi o kadar haklı bir noktaya bastın ki. Mesela ben programında konuk olmaya karar verince araştırma yapmak istedim ve inan bir tane bile bir şey bulamadım. Gerçekten aradığım halde bilgi bulamadım. Baktığın zaman fizyoterapistler çok aranıyor. Evet, bize çok ihtiyaçları var ama baktığın zaman biz başından sonuna kadar tüm süreçlerde tedaviyi üstlenen kollardan bir tanesiyiz. Sen benim hayatımı az çok biliyorsun. Beni tanımayanlar için söyleyeyim. Ben yürüyemiyor iken, elim ayağım tutmuyor iken şu an fizik tedavi ile topuklu ayakkabı ile bile koşabiliyorum. Fizik tedavi hayatımın her noktasında vardı. Annemin de çok büyük bir payı var. Ama bir fizyoterapistim olmasaydı ve bana iyi gelmeseydi ve aileme fizyoterapi hareketlerini öğretmeseydi ben şimdi yatağa bağımlı olacaktım. Fizik tedavi, bunu kendim de yaptığım için söylemiyorum, ama gerçekten çok büyük bir şey yapıyor. İnsanları ayağa kaldırıyoruz ve mesleğimizin hakettiği değeri görmediğini düşünüyorum kendi adıma. Fizyoterapistler ve Fizik Tedavi daha çok bilinmeli. Daha çok örnek olmalı insanlara. Dediğim gibi özellikle deprem bölgesinde insanlara her şekilde yardımcı oluyoruz. Ama düşünsene yardımcı olmak istesem de hastane ya da doktor onayı olmadan ben bir şey yapamıyorum. Çok kötü bir şey bu. Hani keşke bazen daha farklı olsaydı ve insanlara daha çok yardımcı olabilseydik.

Alper Tolga Akkuş: Ben başka bir şey paylaşayım. Sakatlıkla ilgili düşünmüyor dünya. Çünkü sağlamcı bir dünyada yaşıyoruz. Ve o kafa o zihin ile yaşıyoruz. Sakat bir insanın… ne bileyim işte, ‘Ya bu felç. Tedavi olsa ne olur?’ diyenlere bir şey söyleyeyim ben. Bir kasın bir gıdım güçlenmesi bile o sakat insan için dünyalar kadar önemli bir şey. Sakat olmayan kimse bunu anlayamaz. Şimdi tabi dertleşmeye de geçtik biraz. Çok çok sağol Selcen konuk olduğun için. Bu hafta Sakat Muhabbet’te konuğumuz Pediatrik Fizyoterapist, CP'li Fizyoterapist Selcen Kankul idi. Selcen çok çok sağol. Son olarak neler söylemek istersin diye son sorumu da sormuş olayım sana.

Selcen Kankul: Her zaman pozitif olmaya çalışan bir insanım. Bu günler de geçecek yeter ki motivasyonumuz, psikolojimiz iyi olsun. Biz ne kadar iyi olursak çevremizdeki kişiler de o kadar iyi olur. O yüzden önce kendimize ve psikolojimize çok iyi bakalım. Zaten biz iyi olursak çevremiz de iyi olur. O yüzden iyi olmaya çalışalım. 

Alper Tolga Akkuş: Çok çok sağ ol Selcen. Sakat Muhabbet’in yeni bölümünde görüşmek üzere. Hoşçakalın.